Hayata dair...

En Büyük Dibe Vuruş Umudun Başlangıç Noktasıdır

Umudun bittiği tek yer toprağın altındadır…

Ayağın sağlam bir taşa takıldığında o taş gözünde kaya olabilir. Güçlü bir duvara tosladığında sendeki hissiyatı belki de Çin Seddi’ne kafadan girmektir. Başına bir sıkıntı geldiğinde hayat bitmeyecek kadar uzun, acı taşınamayacak kadar ağır zannedebilirsin. Işık açıkken etrafı karanlık görebilirsin. Oysa hayat üç beş gün, acının ağırlığıysa zamanla yok olmaya mahkum bir enerji kütlesi kadardır. En azından bunu kendine anlatabilirsin.

Bazen birine yada birşeylere öyle bir saplanırsın ki; sevdası yüreğinin güçsüz yanı, ona ellerin hep bağlıdır, atarsın gelir, satarsın gitmez, olmaz hiç bir türlü bitmez, içini öyle bir hırs bürür ki durmadan yansan kül edilmez. O kişinin yada o şeyin yokluğunu üstüne yıktığını zanneden beden aslında onu taşımazken ne kadar hafiflediğini ölçemez. Ya ruhunu ele geçiren zihnine ne demeli? Boşalan şişeler kederinin dibine vururken dolup taşan kadehleri, ölümlerden ölüm beğenemez, o varlığını sürdürürken onsuzluğu kabul edemez belki. Ama bir bakın geçmişinize ”Onsuz olmuyor” dediğiniz herşeysiz ve herkessiz ve herşeysiz olabiliyorsunuz aslında. Yeniye yer vermek için eskilerden kurtulmak lazım en başta. Sonra ‘olmaz’ ı kabul etmeyen bir zihin edinin. Size olmazlarla gelene siz de mucizelerle gidin. Bakın belki koskoca bir emeğin eseri olan romanınızın ana karakteri olmak istemedi, film teklifi götürdünüz senaryoyu beğenmedi, elde bir ufak şiir kaldı, şarkı sözü olsa daha eğlenceli olurdu dedi.. Kahramansız bir kitabın, güftesiz bir bestenin, kaymaksız bir kadayıfın tamamlanmamışlığında, sessiz film gibi sakin, konuşmadan anlatmaya çalışan telaşlı bir beden ve yerli mi yabancı mı diyen boş gözlerle kalakaldınız sanki bir uzay boşluğunda. Eksik yada yarımdınız ama hiç olmazsa vardınız. Önce sağlığınıza şükredip sonra insanlığın var oluş sürecini düşünmeye geçtiniz. Belki de sırf kafayı dağıtabilmek adına oracıkta Einstein olabilirdiniz. Yeni yeni icatlar çıkarttınız, bundan sonra her gün spor yapacak, yeni bir dil öğrenecek, fotoğraf çekecek, dikiş nakış kursuna gidecek başkalarının hikayelerini değil kendi otobiyografilerinizi yazacaktınız. Belli olmaz o gazla belki bir gün tarih bile yazardınız. Belki de gerçekten isterseniz kendi bilimsel dünyanızda birer mucit olup olmazlara karşı mucizeler yaratabilirsiniz. İnanmakla başlar, hayal ettikçe devam eder ve emek sarf ederek kazanılır tüm zaferler. Aklınızda yer etmesin ‘İnanmıyorum öyleyse yokum’ gibi önermeler. Olur bazen yüzünüzü yere akıtan sözler, kalbinizi cızlatan hisler, haketmediğiniz şeyler.

En dipsiz kuyunun bile bir ucu bir de bucağı var. En bitmeyen yolun bile bir varışı var. Kapanan tüm kapılar bir gün yeniden açılacak, gittikleri yoldan elbet geri dönecek yükünü ellerinizle gönderdiğiniz kervanlar. Kabuslarınızın baş ucunda duran yatağın bir suçu yok, o yastığa koyduğunuz kafada yatıyor tüm korkular.

Başınıza en kötüsünün geldiğini düşündüğünüz böyle bir andan sonrası mı? Bütün kaleleriniz zapt edilmiş, bütün tersanelerinize girilmiş, fakr-u zaruret içinde harap ve bitap vaziyette hissederken olan oldu artık düşüncesinin boş verme yetkisine dayanarak ani bir kayıtsızlık kaplar insanı. Geceyle gündüz gibi karışır, şekere çay, simide kandil gibi tersine döner birden. Dibe vuran her ekonominin çıkış sürecine girişinin esas olması gibi en kötüye düşüp en karanlık yüzünü gördükten sonra yeniden yukarı yönlü ivme almaya başlar insan..

Çünkü herkesin içinde birikmiş şiirler olabilir henüz dökecek temiz sayfa bulamadığı, hayalinde resimler olabilir uygun tuvale oturtamadığı, ne heykeller yaratmıştır içine can koyamadığı, ne idealleri olmuştur doğru zamanını tutturamadığı. Hava şartları ne olursa olsun gökyüzünü bile her gün ışık sararken pes etmek olmaz. Her koşulda var edebilme yeteneğine sahip insanoğluna potansiyelini içinde patlatmak yakışmaz. Varsın vakitsiz bir baharda umudunuzun yaprakları dökülsün nasılsa koskoca ağaç yerinde durmuyor mu? Her giden bir yaprak alır, bir tanesi gelir hepsini yerine koyar.

Çare hayatın üç beş gün olduğunu hatırlamakta. Dolu dolu kalmak lazım her anında.. Şükür enerjisiyle dolu bomba bir gün olsun.. Öyle bir anlam giyinin ki üzerinize, yaşamın rengi gözlerinizde, pırıltısı dişlerinizde, şıklığı da üzerinizde olsun. Koparın takvim yapraklarından puslu maziyi, kötüsü gitsin iyisi kalsın. Sevgi kumbaranızı dolduranlara yatırım yapın.  Mutsuz edenler mutsuz olsun, sizi delirtenler zır deli olsun.

Related Posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir